30 Haziran 2020 Salı

Ağaç Evi Sohbetleri #45

Herkese Merhaba!
Ağaç Evi Sohbetleri'nde bu haftaki konumuzu YILDIZ belirlemiş. Beni davet ettiği için Deeptone'a ve bu güzel konu için YILDIZ'a teşekkür ediyorum öncelikle.

Konumuz: ''Paylaştıkça çoğaldığınıza, verdikçe aldığınıza inanıyor musunuz? Verme eylemini sadece maddesel değil manevi açıdan da (sokak hayvanlarına su vermek, bir bilgi kırıntısını, hatta bir gülümsemeyi paylaşmak da olabilir) değerlendirdiğinizde en son neyi verip neyi almış olabilirsiniz?
Bu konuyla ilgili bir farkındalığınız oluştu mu?''

Şahsen ben paylaştıkça çoğaldığıma, verdikçe aldığıma inanıyorum. Belki birçok insan böyle düşünmüyor olabilir. Verdiğimiz kişiden almak zorunda değiliz, evren bir şekilde bunun karşılığını veriyor zaten. Ben bunu kendimde gözlemledim sayılır. İnsanları mutlu ettiğimde başka bir sebebe ihtiyaç duymadan mutlu olabiliyorum. Kolay ya da zor olması önemli değil. Sabahları bir kişiye 'günaydın', akşamları 'iyi akşamlar' demek veya karşılaştığım birisine 'merhaba' demek; birisine tebessüm etmek; başka birisine zorlandığı herhangi bir konuda yardım etmek; otobüste oturmaya ihtiyacı olan birilerine yer vermek; okulda utandığı için soru soramayanlara yardımcı olmak; yemeğimi birisiyle paylaşmak; küçük çaplı da olsa hediye vermek; üzgün olan birisini fark ettiğimde ona derdini sormak; anneme, babama, kardeşime yardım etmek, bir nebze de olsa yüklerini hafifletmek veya bunun gibi birçok şey beni gerçekten çok mutlu hissettiriyor. Hafiflemiş gibi hissediyorum adeta. Mutlu olabilmenin bu kadar kolay olduğunu unutmamalıyız bence.

En son neyi verip neyi almış olabileceğime gelirsek gülümseme verip gülümseme almış olabilirim:)

Böyle düşündüğüme göre ben küçükken bu konuda farkındalığımın oluşmuş olduğuna inanıyorum. Ama oluşmamış olsa bile şu anda bunu yazarken oluşmuş olduğunu sanıyorum:)


Bu haftaki Ağaç Evi Sohbetleri'nden benlik bu kadar:)
Yorumlarınızı bekliyorum, iyi günler dilerim:)

23 Haziran 2020 Salı

Ağaç Evi Sohbetleri #44

Herkese Merhaba!

Bugün Ağaç Evi Sohbetleri'nin yeni konusuyla karşınızdayım!
Bu haftaki sohbete Deeptone davet etti:)
Konumuzu Kayıp Fısıltı belirlemiş.

Konumuz: 1. Evcil hayvanınız var mı ya da hiç oldu mu? Bu hayvanı kendinize yoldaş olarak seçmenizin amacı neydi (yani mesela niye kedi değil de özellikle köpek aldınız)? Onunla bir anınızı paylaşın, resmi varsa onu da paylaşabilirsiniz. Eğer yoksa sadece diğer soruları cevaplandırabilirsiniz. 2. Vahşi bir hayvanı evcilleştirebiliyor olsanız bu hangisi olurdu ve neden? 3.Son olarak da evcil hayvan satışı ve alımı hakkında ne düşünüyorsunuz, sizce bu doğru mu?  


Hemen cevaplamaya geçeyim:)

1) Evcil hayvanım yok ve hiç olmadı. Keşke olsaydı ya da olsa. Ancak bir hayvanı eve hapsetmek istemiyorum. Ayrıca bir hayvana iyi bakabilir miyim, emin değilim.

2) Vahşi bir hayvanı evcilleştirmeye kalkıp doğasını bozmazdım. Hayvan kendi doğasına adapte olmuşken onun dengesini bozmak istemezdim şahsen.

3) Tabii ki de evcil hayvanlar satılmamalı. Bir canlının bir mal misali parayla satılması çok canice bence.  Bunu empati yaparak anlayabiliriz:)


Eveet, bu yazı biraz kısa oldu. Üzgünüm, ama bu konu hakkında anlatacak bir şeyim yok:)

Yorumlarınızı bekliyorum, iyi günler:)))

19 Haziran 2020 Cuma

Beyza Alkoç - Kar Küresi

Herkese Merhaba!
Bugün Yaz Boyu Edebiyat Etkinliği için okuduğum bir kitabı yorumlayacağım.

Hemen konusunu anlatmakla başlayayım:)

Ana karakterimiz Eylül, sosyal anksiyete ve majör depresyon gibi psikolojik sorunlarıyla başa çıkmaya çalışan 18 yaşındaki bir kız. Annesi ile pek anlaşamamasına rağmen babasını çok sevdiğinden, kendisini annesinin dediklerine ve yaptıklarına katlanmak zorunda hisseder. Bir gün, sosyal hayata alışmak üzere kuzenleriyle gittiği konserde anksiyete atağı geçirdikten sonra, psikoloğu ona yeni bir projeden bahseder. KAR KÜRESİ projesi.

Bu proje, psikolojik rahatsızlığı olan 50 gencin kalması için tasarlanmış, eksiksiz bir psikolojik danışma merkezidir. Eylül, her ne kadar bu merkeze gitmek istemese de annesi, kendisini tehdit ettiği için bu fikri kabul etmek zorunda kalır. Merkezdeki ilk gün, bir kişi Eylül'ün dikkatini çeker. Ellerinde siyah eldivenler vardır ve masanın üzerindeki tozlara tiksinerek bakmaktadır. Eylül, tabii ki de bu merkezin; bu kişiyle hayatını kesiştireceğinden habersizdir.



 Herkesin rahatsızlığına uygun ilaçlar belirlenip tedaviye başlanır. Herkes giderek iyileşeceğine inanmaya başlar, arkadaş edinir ve epey eğlenir. Ancak yakınlardaki KIRMIZI BÖLGE adı verilen bir akıl hastanesi olduğunu keşfeden Eylül ve arkadaşlarını hiç de iyi şeyler beklemiyordur-yani bence-.


 Öncelikle şunu söylemek istiyorum, sanırım bu kitabı tamamen buraya yazabilirim. Ama o kadar çok şaşırtıcı olay var ki (ve hepsi birbiriyle bağlantılı) hangisini yazsam spoiler vermiş olurum.


Şimdi kitabı kendimce eleştirmek istiyorum. Kitabı genel olarak çok beğendim diyebilirim. Çünkü çok akıcıydı ve dikkatimi çekebilecek bir konuyu işlemişti yazar. Ancak şunu söylemeliyim, bu kitap biraz çerez bir kitap. Yani hemencecik okuyacağınız ve belki üzerine çok bir şey düşünmeyeceğiniz bir kitap. Zaten yazarımız henüz çok genç (23 yaşında, benden büyük ama bu genç olduğu gerçeğini değiştirmez^^). Ve çıkmış 10 tane kitabı var. Bir-iki tane de çıkmayı bekleyen kitabı var. Gerçekten giderek kendini çok geliştirdiğini düşündüğüm biri.

Sonuç olarak kitabı beğendim. Eğer dikkatinizi çektiyse ve bir şans vermek isterseniz size de öneririm. YAZ BOYU EDEBİYAT ETKİNLİĞİ'nin 12. maddesini tamamlamış oldum böylelikle.



Bu arada bir şeyden bahsetmek istiyorum. Ben 'spoiler' kelimesini kullanmaktan nefret ediyorum. Genel olarak konuşmanın içine yabancı kelimeleri sokmayı sevmiyorum. Ancak 'spoiler' kelimesinin yerine kullanabileceğim tek kelimelik Türkçe bir ifade bulamıyorum. İpucu desem, tam karşılık değil. Bu konuda yardımınızı istiyorum. Biraz beyin fırtınası yapalım^^

SPOILER YERİNE NE KULLANABİLİRİM?


Yorumlarınızı bekliyorum. İyi günler dilerim:))

18 Haziran 2020 Perşembe

YAZ BOYU EDEBİYAT ETKİNLİĞİ

Herkese Merhaba!

Bildiğiniz gibi Azkaban Firarisi bir etkinlik başlatmıştı. Sanırım etkinlik başlayalı 2 hafta oldu ancak ben her hangi bir yazı yazmadım bununla ilgili. Üşengeç ben:)

Şu anda elimde olan kitapları bitirmek için güzel bir fırsat bu etkinlik:)
Öncelikle şunu belirtmek istiyorum, ne zaman plan yapsam buna hiç uymuyorum:)
O yüzden bu etkinlik hakkındaki planlarımda ne kadar başarılı olurum bilmiyorum. Yine de denemek istiyorum. Planlarım şu şekilde;


#1 Filme Uyarlanmış Bir Kitap - Stephen King'den Göz

#2 Tarihi Bir Olayı Konu Alan Bir Kitap - Stephen King'den 22/11/63 

#3 Bilimkurgu Türünde Bir Kitap - Amie Kaufman ve Jay Kristoff'tan Illuminae

#4 Fantastik Türünde Bir Kitap - J.K. Rowling'den Harry Potter ve Zümrüdüanka Yoldaşlığı

#5 İsteğe Göre Bir Kitap Serisi - Gemma Malley'den Bildirge/Direniş/Miras

#6 "Sağlık" veya "Psikoloji" Temalı Bir Kitap - Platon'dan Devlet

#7 Popüler Bilim ve Teknoloji(Yapay zeka,Evrim,Uzay vb.) Temalı Bir Kitap - Jules Verne'den Yeşil Işın

#8 Yerli Klasiklerden Bir Kitap - Halide Edip Adıvar'dan Ateşten Gömlek

#9 Yabancı Klasiklerden Bir Kitap - Carson McCullers'tan Kadransız Saat

#10 Kişisel Gelişim Temalı Bir Kitap

#11 Şiir/Deneme Temalı Bir Kitap - Charles Lamb ve Mary Lamb'dan Shakespeare'den Hikayeler

#12 Gençlik/Genç Yetişkin Temalı Bir Kitap - Beyza Alkoç'tan Kar Küresi

#13 Biyografi/Otobiyografi Temalı Bir Kitap - Yılmaz Özdil'den Mustafa Kemal


Elimde olan kitapları şimdilik kategorilere yerleştirdim. Belki ileride bir kategoriden birçok kitap okuyabilirim ya da buraya yazdıklarımı yetiştiremeyebilirim ama kendimi denemek istiyorum.
Kişisel gelişim kitapları bana hiç hitap etmiyor. Ama belki bir şans vermek istersem buraya da ekleyebilirim.

Hepsinin ayrı ayrı yorumlarını yazmayı düşünüyorum. Etkinliği tamamladıktan sonra daha kapsamlı bir yazı da yayınlamayı düşünüyorum.

İyi günler dilerim:))


YENİ Mİ NORMAL BİZ ZATEN ANORMAL! MİMİ

Herkese Merhaba!
Bugün hoş bir mimle karşınızdayım.

Beni bu mime Deeptone davet etti. Mimin sahibi Nursedacık'a ve Deeptone'a teşekkür ediyorum.
İki bloga da isimlerine tıklayarak ulaşabilirsiniz.

1. Korona sürecinde vaktinizi ne ile geçirdiniz?

Açıkçası bu süreç canlı dersler, internet üzerinden verilen ödevler, kitaplar, internet ve dinlenmekle geçti benim için. Birçok canlı derse katıldım. Dolayısıyla epey de ödev yaptım. Boş vaktimi genel olarak internet ve kitapla geçirdim. Bazı kitapları okumak için yaz tatilini bekliyordum çünkü hem günlerim çok yoğun geçiyordu hem de Edebiyat ve İngilizce gibi dersler için okumam gereken kitaplar oluyordu. O yüzden bu süreç okumak istediğim kitapları okumam için bana epey fırsat sunmuş oldu. Ayrıca bayağı da dinlenmiş oldum.



2. Yeni normal sizin için ne ifade ediyor?

Yeni normal, her zaman olduğu gibi; herkes normalken benim anormal oluşumu ifade ediyor bana göre. Çünkü insanlar normalleşmiş olsa da ben normalleşmedim. Okula gitmiyorken nasıl normal hissedebilirim ki?
Bildiğiniz gibi vaka sayıları artıyor. Bunun sebebi yine insanların sorumsuzluğu. Maske ve mesafe kurallarına uymamaları. Gerek olmadığı halde hala dışarı çıkabilmeleri. Keyif için AVM'lere gitmeleri. Sırf yasaklar hafifledi diye virüsün gitmesi gibi bir durum söz konusu olamaz. Tedavi-aşı bulunana kadar benim kafamda hiçbir şey normalleşmez.


3. Kendinizle ilgili anormal bulduğunuz bir şey var mı?

Kendimle ilgili anormal bulduğum bir şey yok. Açıkçası şu anki ruh halim neyse hep öyleydim.


4. Gezmelere başlanmalı mı, ilk nereye gitmek istersiniz?

Tabii ki de başlanmamalı. Geç olsun güç olmasın. Ayrıca bu yeni normal kuralları çerçevesinde yapılacak gezmenin keyifli olacağını düşünmüyorum. Ancak her şey düzeldikten sonra ilk nereye gitmek istediğimi söyleyecek olursam orası OKUL olacaktır.


5. Gerçekten normale tamamen dönebilecek miyiz?

Bu soruyu cevaplamadan önce normal olarak neyi kastettiğimizi değerlendirmenin doğru olacağını düşünüyorum. Eğer bu salgın öncesi durumu normal olarak ele alırsak tamamen o zamanki hayatımıza dönemeyeceğiz belki, ama en azından birkaç eksik ya da fazlayla normal hayatımıza dönebiliriz inşallah. Ancak bir yandan da düşünmek lazım, biz ne zaman tamamen normaldik ki?



Yorumlarınızı bekliyorum, iyi günler dilerim:))

16 Haziran 2020 Salı

Ağaç Evi Sohbetleri #43

Herkese Merhaba!

Bugün yeni bir 'Ağaç Evi Sohbetleri' yazısıyla karşınızdayım.
Bu haftanın konusunu Kaystros Tyrha belirlemiş.

Ve yazıları yazdığımızda linklerimizi Kayıp Fısıltı'ya iletmemiz gerekiyormuş.
Bahsettiğim iki bloga da isimlerine tıklayıp ulaşabilirsiniz.

Konumuz: 'Toplumsal yaşamımızı olumsuz etkileyen en önemli üç sorun, önem sırasına göre hangileridir? Bu sorunların üstesinden gelmek için sizce neler yapılmalıdır?'

Güzel bir soru. Madde madde şeklinde açıklayayım.


  1. Sanırım birçok kişi aynı cevabı vermiştir. En önemli sorunumuz cahillik. Toplumun okumak, araştırmak gibi olgulardan uzak olması. Bunun örneklerine her alanda rastlıyoruz. Youtube'da epey izlenen bir kanal var belki biliyorsunuzdur. Sokak röportajları falan yapıyor. Eğer bu kanaldan bir video bile izlediyseniz gerçekten ülkenin durumu hakkında haberdar olmamanız mümkün değil. Galaksimizin adını bilmeyenlerden, İstanbul'un Fethi'nin tarihini bilmeyenlere kadar her çeşit insan var. Hatta ''Atatürk'ün soyadı nedir?'' diye sorulunca cevap veremeyen bile var. Bu, verebileceğim en somut örneklerden. Gerçekten okuma, öğrenme isteği olan insan sayısı çok az bence. Bunun çözümü okumak, okutturmak. Eğitim. Ülkemizdeki eğitim modelini başarılı bulamıyorum. Müfredatın daha dolu olması gerektiğini düşünüyorum. Araştırmaya, bilim ve teknolojiye teşvik olmalı. Öğrencilerin yetenekli olduğu alanlara doğru yönlendirilmesi gerektiğini düşünüyorum. Bu arada Türkiye'de okur-yazarlık oranının %96 olduğunu belirtmek istiyorum.
  2. Bir diğer sorunumuz ise hoşgörüsüzlük ve saygısızlık. Seçimleri, yönelimleri, dış görünüşleri, fikirleri vs. farklı olan insanlara karşı saygı ve hoşgörü yok maalesef. Bu konu hakkında örnek çok. İnsanlar diğer insanların hayatlarıyla çok ilgileniyorlar. ''Bizi ilgilendirmez, onun hayatı onun tercihi.'' düşüncesi yerine herkesin hayatına karışma durumu hakim. Bunun çözümü de eğitim. Aile içinde eğitim yani öğretim. Aynı zamanda empati duygusu. Empatiyi geliştirmek için de kitap okumak. Her şey kitap okumaya çıkıyor yani.
  3. Sıradaki sorunumuz, bencillik. Örneğin kimse 'çevreye zarar verir miyim' diye düşünmüyor. 'Yapacağım şey başkasına zarar verir mi' diye düşünmüyor. O sırada o kişinin işi görülüyorsa gerisi önemli değil. Başkası hiç önemli değil. İşte sorun bu. Maalesef bunun çözümünden emin değilim. Eğitim-öğretim-kitap okuma belki bunlar olabilir. Çünkü bunların eksikliği zaten birçok sorunun oluşmasına sebep oluyor. Ancak şu an düşünüyorum da bazı insanları nasıl eğitirseniz eğitin, kitap okutun vs. ama hoşgörü, saygı kazanmıyor ya da bencilliğini kaybetmiyor. Bu konuda nasıl bir çözüm olmalı bilmiyorum. Görüşlerinizi bekliyorum.


Yani bence bizim en büyük sorunlarımız bunlar. Eğitim ve kişilikle ilgili. Bunları çözdükten sonra yapamayacağımız şey yok bence.



Yorumlarınızı bekliyorum.
İyi günler dilerim:)










12 Haziran 2020 Cuma

Ağaç Evi Sohbetleri #42

Herkese Merhaba!
Belki de biraz geç kaldım, ama yine de yazmak istedim.

Bu haftanın sorusunu Azkaban Firarisi belirlemiş.

Ve sorumuz ise: Eğer bir zaman makinen olsaydı ve istediğin zamana gidebilseydin neyi değiştirirdin? İyi veya kötü sonuçlar doğurabileceğini bile bile yapabilir miydin?

Öncelikle soruyu çok güzel bulduğumu belirtmek istiyorum çünkü zamanda yolculuk konusu benim çok ilgimi çekiyor.

Aslına bakarsanız, ben geçmişe giderdim. Nedenini bilmiyorum ama geleceği merak etmiyorum. Ayrıca eğer aşırı uzak bir zamanda değilse gideceğim gelecek, o zaman onu hala görecek şansım var sayılır. Ancak geçmişe gidebilmek şu anda çok mümkün görünmüyor. En azından bizim için:)

Geçmişe gidip Atatürk'le tanışırdım. Sadece bu kadar. Hiçbir şeyi değiştirmezdim. Çünkü bunu göze alamam. Biliyorsunuz ki ''Kelebek Etkisi'' denen bir şey var ve ben buna inanıyorum. Belki de yapacağım en ufak şey bu ülkenin ve bu dünyanın yok oluşuna sebep olacak. Ya da bu dünyaya çok katkısı bulunacak birinin yoluna taş koymuş olacak. O yüzden sanırım hiçbir şeyi değiştirmezdim. Ayrıca geçmişte yaşanan birçok olay bugün bizim bakış açımızı da etkiliyor. Belki bir şeylerden ders alıyoruz. Ne kadar üzücü, kötü olaylar yaşanmış olsa da aslında biz bunlar yüzünden bilinçleniyoruz. Dilerdim ki dünyada olmuş, olabilecek her kötü olayı engelleyeyim. Birini engellersem diğerini engellemediğim için vicdan azabı çekerdim açıkçası. Bu yüzden hepsini engellemek isterdim. Ama bu mümkün değil.

Benim cevabım bu şekilde. Yorumlarınızı bekliyorum.

İyi günler:))

3 Haziran 2020 Çarşamba

Yeni Bir Ay ve Normalleşme

Gerçekten ne ara haziran oldu, anlayamadım. Her şey çok hızlı gelişti:) Evde de zaman hızlı geçebiliyormuş bunu anlamış oldum. Bu arada (yine belirtiyorum 46. günde 1 dakikalığına kaldırıma inip hava aldım, kaçamağımı belirtmeden geçemem) karantinamda #81. gündeyim. Bana hala sokağa çıkma yasağı var malum:)


Şimdi resmen yaza girmiş olduk, tabii buna yaz denebilirse:) Her şey bir gün normale dönecek zaten. Ancak bu sıkılmama engel değil:)



Bildiğiniz gibi normalleşme başladı ve duyduğum kadarıyla insanlar 'virüs gitti' modundalar. Herkes sokakta ve önlemsiz. Eğer normalleşme hakkında kendi düşüncelerimi belirtmem gerekirse, bana biraz erkenmiş gibi geliyor çünkü her gün hala birçok yeni vaka tespit ediliyor. Bir de edilmeyenler var tabi. Dolayısıyla bu virüs herkese mutlaka bir kez bulaşacak. En azından ben öyle öngörüyorum. Çünkü hala bir aşı bulunamadı ve eğer biraz daha evde kalırsak ekonomi başta olmak üzere birçok sorunla baş başa kalacağız. Sanırım bilim dünyası da herkesin bağışıklık kazanmasının bu virüsün gitmesinde etkili olacağını söylüyor. Yani virüsün gitmesi derken, pandemi durumundan çıkmamızı kastediyorum. Çünkü bu virüs ister inanın ister inanmayın hiçbir zaman gitmeyecek. Nasıl ki bir ara domuz gribi vs. vardı, onun gibi bir hal alacak.


Yorumlarınızı belirtmeyi unutmayın:))
İyi günler dilerim..

Ağaç Evi Sohbetleri #41

Herkese Merhaba!

Daha önce hiç Ağaç Evi Sohbetleri'ne katılmamıştım. Deeptone katılmamı önerdi:) Ona buradan teşekkür ederim.

Deeptone'un Ağaç Evi Sohbetleri 41 yazısına gitmek için tıklayın!

Bu haftanın konusunu Sessiz Gemi belirlemiş:)
Sessiz Gemi'nin Blogu

Konumuz:

1. Kendi çektiğin ilk fotoğrafı hatırlıyor musun? 2. Neyi fotoğraflamıştın? 3. Bunun için bir fotoğraf makinası mı kullandın bir telefon mu? 4. Çektiğin fotoğrafı ve o anı anlatır mısın?

Sanırım kendi çektiğim ilk fotoğrafı hatırlıyorum. Ya da hatırladığım kadarıyla çektiğim ilk fotoğraftan bahsedeceğim. Pek emin değilim doğrusu:)

Kardeşimle kendimin bir fotoğrafını çekmiştim. Nasıl fotoğraf çekildiğini ve bunun nasıl olduğunu çok merak ediyordum. Açıkçası bana hala garip geliyor bu durum. Yani bir anı ölümsüzleştirebiliyor olmak. Bunun üzerine çok düşünmüşlüğüm vardır.

Fotoğrafı çekerken annemin telefonunu kullanmıştım:)

Evde sıkıldığım zamanlardan biriydi aslında. Meraklı biri olduğum için her şeyi detaylı bir şekilde öğrenmek isterim hep. İşte bir gün telefonun nasıl bir şey olduğunu kendi çapımda öğrenmeye çalışırken çekmiştim o fotoğrafı. Duruyor mu bilmiyorum. Belki de silinip gitmiştir. Ancak hatırası hala hafızamda duruyor. Önemli olan da bu değil mi zaten? Anılarımızı hafızamızda tutabilmek.


Biraz kısa bir yazı oldu ama en azından ilk kez bir Ağaç Evi Sohbetleri'ne katılmış oldum.


İyi günler dilerim..